18 Aralık 2013 Çarşamba

Fatih Murat Arsal - Şahane Gelin kitabına yorumum sizlerle .. Osman sen bu Gülay'a neler yaptın diyorum . Başkada bir şey demiyorum.


Zoraki Koca serisinin ilk kitabı olan Şahane Gelin kitabının yorumuna Hoşgeldiniz ; 

"Erkekler biraz kördür. Görmektense duymayı yeğlerler..."

Diyerek yorumumuza hazırlanıyor ve bu Osman okuyanını ne hale getirdi okuyacak olanını ne hallere getirecek diyerek cümlelerime devam edeceğim :)

Küçük Birer alıntılar ;



***



Günümüz aşk romanları yazarı Fatih Murat Arsal yine sizi bambaşka bir aşk serüvenine sürüklüyor. Osman ve Gülay ile tanışmaya hazır mısınız?

Kitap nikah masasında verilen zoraki bir Evet ile başlayıp büyük nefretle ilerleyip kaçınılmaz bir aşkla sonlanıyor.  Osman'ın sert tavırları Gülay'ın yumuşak ve naif duruşuyla karşılaşınca eski Osman olmaktan vazgeçiyor. İyi kalpli, masum , savunmasız Gülay 'a yapmadığı şey kalmayan Osman yinede Gülay'ın aşkını kazandı ya ben başka ne diyeyim :)

Sayfa sayısının gözünüzü korkutabileceğini düşünsem de en fazla 3 saat dayanabilecek bir kitaptan bahsediyorum şuan :) Bırakmanın imkansız olduğu ve okurken yanınıza içecek ve yiyeceginizi almamayı unutmamanızı tavsiye ederim :)

Kitap başlar başlamaz bu Osman var ya Osman bir tutturdu boşanmaya boşanacağım da boşanacağım . :) Beni cileden çıkardı ''Boşan da Gülay'ı kapsınlar ''dedim sonra sanırım duydu  Gülay'ı kıskanmaya başladı . Ah Osman'ın kıskançlıkların erimemek mümkün mü ?
Okuyanlar bilir Osman'ın kıskançlıklarını ve sert tavırlarını .
Gülay'ın çektiklerini . Kızı kovup sonra gel diyen , seviyor görünüp sevmiyorum diyen , ne kıskanacağım diyen ama kıskançlıktan ölen Osman...

''Boşanacağım'' senden diyip ''Tabiki benim yanımda uyuyacaksın ''diyen adam Osman ..
Gülay ise ne dese susan , suçsuz dünyasında suçlu olan , Osman'ı ilk gördüğü günden beri aşık olan caresiz kızımız :)

Sizce de çok zor bir aşk değil mi :) Hayır Osman çok zor bir adam ah be Gülay yaktın kendini dedim dedim sonunda bende Osman sen nasıl romantik birisin diye yandım tutuştum :)

Gülmek, kızmak , hüzünlenmek , aşık olmak için tez okuyun derim .. 


Baba Dışarda Bir Melek Var kitabından kısacıcık bir hikaye .. Korku severler buyursun efenim :)


Yol Kenarındaki Güzel Kız

1911 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Arkansas eyaleti kırsalında yaşayan Martin adlı genç bir adam uzak bir kasabada kurulan hayvan pazarından bir at satın almıştı. Trenle geldiği kasabadan kendi köyüne yeni satın aldığı atıyla dönmeye karar verdi; bu sayede hayvanı deneyebilecekti de. Tahminine göre bütün gün sadece kısa molalar vererek geç saatlerde de olsa köyüne varabilecekti. İlkbaharın ılık havası ve çiçeklerle süslenmeye başlayan yemyeşil çayırlar Martin’in keyifli bir yolculuk yapmasını sağlıyordu. Ayrıca sağlam bir kısrak olan at gücü ve dayanıklılığıyla yeni sahibini etkilemeyi başarmıştı. Atıyla geçtiği yerlere yabancıydı ancak yön bulma duygusu güçlü biri olan Martin için köyüne varmak bir sorun sayılmazdı. Hava kararmaya başladığı sıralarda gökyüzünün de bulutlandığını fark etti, kuvvetli bir yağmur bastıracağa benziyordu. Bu da pek iyi bir durum değildi, belki de bir yerlere sığınması gerekecekti.

Martin atın böğrüne mahmuzlarını biraz daha sertçe vurarak hızlanmasını sağladı. Yolda fazla vakit kaybetmemesi iyi olacaktı. Bir süredir genişçe bir patikayı takip ediyordu, iki tepeyi daha aşarsa aşina olduğu tren yoluna ulaşacağını, bundan sonrasının da daha kolay olacağını düşündü. İşte tam o sırada patikanın biraz yukarısında bir ev gözüne ilişti. Ev uzun bir süre önce yanmış ve terk edilmişti. Büyük şöminesi ve bazı duvarları ayakta kalmış olsa da gerisi tam anlamıyla harabeye dönmüştü bu büyük evin. Tam bu sırada Martin’in gözüne bir hareket ilişti. Atının dizginlerini çekerek durdu. Patikanın eve en yakın olan kenarında bir kız duruyordu. Üzerinde uzun bir pelerin, başında da geniş kenarlı bir şapka vardı; yüzünün büyük bölümünü gizlese de güzelliğini saklamıyordu bu şapka.

Martin atından inerek kıza yaklaştı. İnce uzun, son derece kırılgan görünümlü bu kızın solgun cildi ve hüzünlü bakışları genç adamı etkilemişti. “Bayan, şayet bir yere gitmek istiyorsanız sizi götürebilirim, atım iki kişiyi rahatlıkla taşıyabilir. Hem birazdan yağmur başlayacak sanırım...” dedi.

Kız son derece ürkek bir ses tonuyla adama adının Lucy Stapleton olduğunu, anne ve babasıyla patikanın sonlarında büyük bir çiftlikte yaşadıklarını söyledi. Martin tekrar ata bindi ve elini uzatarak genç kızın atın üzerine çıkıp hemen arkasına oturmasına yardım etti. Lucy bir tüy kadar hafifti. Atını kızın eliyle işaret ettiği yöne doğru sürmeye başladı. Kısa bir süre sonra Martin atı biraz daha hızlandırdı ve kızın her iki eliyle kendisine tutunmasını sağladı. Hava iyice kararmıştı. Tepelerin üzerinde birbirinden uzak ışıklar görülüyordu. Civardaki çiftlik evlerinin ışıkları yanmaya başlamıştı. Martin kıza birkaç soru sordu, bekar olduğunu, liseyi yeni bitirdiğini öğrendi. Kız kısa yanıtlar veriyordu, bu yabancıyla konuşmaya pek istekli değil gibiydi. Ürkek halleri genç adamın daha da hoşuna gitmeye başlamıştı. Hemen ensesinde bu güzel kızın nefesini ve ayrıca kalçasının iki yanına sıkıca tutunan ellerini hissetmek oldukça hoş bir duyguydu. Martin, arkasındaki ürkek, kırılgan genç kızın şimdiye dek tanıdığı kızlar içinde en fazla hoşlandığı olduğunu fark etti. “Kim bilir olaylar öyle bir gelişir ki, belki de onunla evlenirim!” diye düşünmeye başladı.

İki kilometre kadar sonra patikanın sonunda büyükçe bir çiftlik evinin ışıkları göründü. Lucy, “Burası bizim ev, size çok teşekkür ederim, benim burada inmem lazım” diye yol kenarındaki taş bir duvarla çevrili küçük bahçeyi gösterdi. Martin atını durdurdu ve kızın inmesine yardım etti. Genç kız güzel gözlerini kaldırıp adama baktı ve hafifçe tebessüm etti, ardından arkasını dönerek hızla bahçe kapısından içeri girdi. Adam, “Sanırım seni görmek için yeniden geleceğim” dedi ardından, ancak kız duraklamadan yürümeye devam etti.

Lucy ağaçların ardından kaybolduğunda Martin bu küçük bahçenin aslında bir mezarlık olduğunun farkına vardı, küçük bir aile mezarlığı. Lucy’nin buradan evine uzanan bir kestirmeyi kullandığını tahmin etti. Belki de anne-babasının bir yabancıyla eve geldiğini görmemesi için yapmıştı bunu. Anne babalar bunu hep yaparlar diye düşünüp gülümsedi kendi kendine; “Kimdi o yabancı? Neden onun atına bindin?”

Martin, kısa bir süre daha kızı görme umuduyla karanlık bahçeye baktı, sonra umudunu yitirip eve doğru atıyla yavaşça ilerlemeye başladı. Evin önünde yol ikiye ayrılıyor; birisi aşağılara inerken diğeri tepeye
doğru çıkıyordu. Hangisini takip edeceğine karar veremedi, belki de kapıyı çalıp içerdekilere danışmalıyım diye içinden geçiriyordu ki bahçedeki bir köpek havlamaya başladı. Hemen ardından evin ön kapısı açıldı ve yaşlıca bir adam dışarı çıktı. Sundurmanın ışığı altında beyaz saçları parlıyordu. “Merhaba delikanlı, sanırım yolunu kaybettin...”

Martin önce selam verip, kendini tanıttı ve yaşlı adama yolu danıştı. Tepeye giden yolu gösteren adam “Bu yoldan çıkarsan kısa sürede tren yoluna ulaşırsın, ama istersen gel biraz dinlen. Akşam yemeğinde misafirimiz ol, hatta gece de kal, yorgun görünüyorsun, hem atın da dinlenir.” dedi. Martin için bu reddedilemeyecek bir teklifti; birkaç dakika önce ardından bakakaldığı Lucy ile bir araya gelme fikri o kadar cazipti ki, hemen kabul etti. Atından inip elini sıktığı yaşlı adam adının Henry Stapleton olduğunu söyledi, emekli bir yargıçtı. “Gel delikanlı içeri girelim, bizim kahya atını ahıra götürür.”

Hakim Stapleton, Martin’i büyük bir salona götürdü. Burada eşiyle tanıştırdı. Martin güler yüzlü hanımefendiye kendilerine zahmet vermek istemediğini söyledi. Ancak kadın bu ıssız bölgede çok az ziyaretçileri olduğunun, varlığından asla rahatsız olmadıklarının altını çizdi içtenlikle. Biraz sohbet ettikten sonra sofraya oturdular. Martin konuksever ev sahiplerinden çok etkilenmişti ancak dört gözle Lucy’nin kendilerine katılmasını bekliyordu. Bir hizmetçi yemek servisini yaptı ama hâlâ sofrada üçünden başka kimse yoktu. Martin merak içindeydi. Kız neden sofraya gelmiyordu ki? Artık dayanamıyordu, sormaya karar vermişti
ki yargıç Stapleton konuyu açıverdi. Bu çiftlikte birkaç yıldır yaşıyorlardı, daha önce iki kilometre aşağıdaki
başka bir evde yaşamışlardı, ancak büyük bir yangın sonrasında orası oturulamaz hale gelmişti. Sonra da
zaten kendilerine ait olan bu çiftlik evine taşınmışlardı.

Martin, geçerken yol kenarında yanık evin harabesinigördüğünü söyledi: “Gerçekten de büyük bir yangınmış,
koca evden bir tek şömine ayakta kalmış. Size bir şey olmaması büyük şans!” Yargıç Stapleton ve eşinin gözlerinin önünden neredeyse gözle görülür bir hüzün bulutu geçiverdi. Kadın iki damla gözyaşını peçetesiyle
silerken, yaşlı adam anlatmaya devam etti: “Delikanlı, ne ev, ne eşyalar önemli değil. Bizim yaşamımız bile anlamını kaybetti o felaketten sonra. Çünkü yangında biricik kızımızı kaybettik.”

Martin şaşkın gözlerle iki üzgün ebeveyne bakıyordu, her ikisi de ağlamamak için kendilerini zor
tutuyordu. Yargıç titreyen sesiyle konuşmayı sürdürdü: “Dünya güzeli bir kızdı, çok iyi kalpliydi. Ne yazık ki
onu kurtaramadık. Hayatının baharında aramızdan ayrıldı. Mezarı hemen yolun kenarındaki küçük bahçede, orası aile kabristanımız. Yaşadığımız her gün, yağmur-kar-fırtına bile olsa sabah erkenden kızımızın mezarı başına gidip dua ediyoruz
.” Kısa bir sessizlik oldu sofrada.



Martin içinin tuhaflaştığını, gözlerinin karardığını hissediyordu, adeta korkarak sordu:

“Çok üzüldüm... Gerçekten çok... Bağışlayın efendim, kızınızın adı neydi?”

Yargıç Stapleton bakışlarını masadaki şamdanda titreyerek yanan mumlara çevirerek “Adı Lucy idi” dedi..


30 Kasım 2013 Cumartesi

Obsidiyen Kitap Yorumum .. Bir Uzaylıya Aşık Oldum Anne . :)

Merhabaaaaaa ; 


Bu iletiyi size Daemon'un tüm kaba hareketlerini içime sindirip , kitabın tüm duygularını benimseyip , bir gün boyunca oturup ''NEDEN BEN ? '' , '' NEDEN DÜNYADA YOK UZAYLILAR '' diye hayıflandıktan sonra yazıyorum :)



Ama sizce de çok tatlı değil mi :)


Hemen Alıntılar ile başlayalım :)





''Hepinizin şuan yüzlerinde ki kocaman gülümsemeyi görebiliyorum  ''

(YAKALANDINIZ :) )


OBSİDİYEN KİTAP YORUMUM
Bir çok yorum yayınlandı ve bir çok kitle bu kitap hakkında bol övgü yada eleştiriler yazdı . Uzun bir sessizlikle karşılaşınca artık benimde okuma sıram geldiği anlaşıldı .

Daemon diyince tüm kızlarımızın yüzündeki o kocaman gülümseme şuan benim yüzümde de var. Özellikle bu gülümseme kitabın sonunda Daemon 'ımın ağzından olan 2 bölümü okuduktan sonra oluştu. Kitap da eksikler yok muydu bence fazlasıyla vardı ama güvendiğim ve seriyi bitiren arkadaşlarımın dediğine ben Oniks'i okumayan eleştirmemeliymişim bu yüzden seri tamamlanmadan eksikler gözüme batmıyor diyorum.
Daemon varsa alıp okunur ! Diyenlere hak veriyor muyum ahh o son sahne olmasaydı ben derdim abartıyorsunuz diye ama gerçekten DAEMON VARSA OKUNUR ! :)

Şimdi başlayalım kitabımız ne anlatıyor kısmına  ;

Katy ; 4 duvar içerisinde yaşayan , babasını kaybetmesi üzerine annesiyle taşınmak zorunda olan KİTAP BLOGGERI bir kızdır . Evet yanlış duymadınız Katy bir kitap bloggerı :)

Annesinin bu 4 duvardan kurtulması için yaptığı baskıyla arkadaş olmak için yan komşusuna gittiği  anda Daemonla karşılaşır . Daemon ki ne Daemon ! Bizim Fanus içinde yaşayan kızımızın karşısına o kusursuz fizigiyle t-sörtsüz çıkar ve kızı kovmaktan beter eder . Ee. Adamın boşuna adı Öküz değil. :)

Daemon'un kendisi Öküz olabilir ama onun dünya tatlısı ikiz kız kardeşi Dee ile Katy çok iyi anlaşır . Bu durum Daemon'un hiç hoşuna gitmez ve durmadan Dee ve Katy konuştuklarında Dee'ye ''O BİZLER GİBİ DEGİL '' diye söyler tabiki bizim Katy Daemon'a dünyanın en güzel duygusunu besler NEFRET..

Ne demişler '' En Büyük Aşklar Nefretle Başlar ''










 Katy Lisede de beraber okumaları Daemon'u da bir mıknatıs misali kendine çekmesine neden olur . Dee ile olan yakınlığı ise okulda ki  Üçüz kardeşlere bir nevi savaş acmış durumuna düşürür. Çünkü Ash Daemon'a aşıktır ..
Bu gizemli ikiz kardeşler , üçüz kardeşler okulun dikkatini üzerlerine çeker .Çünkü kimse ile konuşmazlar. Ancak Daemon ve Dee'nin gizemi yavaşca çözülür .. DAWSON ! Daemon 'un tıpa tıp benzeyen ölmüş kardeşi.
Sırlar açığa çıktıkca Daemon ve Katy daha da yakınlaşır ve ta ki Katy bela çekmeyi sürdürene kadar.. Yaşadığı olaylar Daemon'un sırrını daha fazla saklayamamasına neden olur .

Daemon Katy'i korumaya çalışırken en büyük sırrını daha fazla saklayamaz ve sonunda söyler..
Daemon ; muhteşem öküz olarak bilinen yakışıklı erkeğimiz bunlar yetmezmiş gibi bir de UZAYLI'dır. 


Şimdi daha fazla Spoiler vermeden Obsidiyen'in anlamını söylemem gerekiyor sanırım . Obsidiyen kelimesi kitabın en maceralı kısmında ortaya çıkıyor ve Daemon sonra o obsideyenden Katy'e bir sürpriz.. (söylemedimmm :) )
Obsidiyen Uzaylılarımızı Arumlardan koruyor :) 

Kitabın benim için En harika bölümü ise Daemon'un agzından yazılmış 2 bölümdü .. Taş kalpli zannettiğim adamın böyle eşsiz romantizmi beni büyüledi . Gelsin 2. kitap :) 

Serinin 2.kitabı : 


Keyifle Okuyun 2.kitabın yorum da Görüşmek üzere :)

26 Kasım 2013 Salı

Dügün Hediyesi - Lucy Kevin İçin Yorum hazır .. Arkadya Yayınları yine yaptı yapacağını !


Merhaba ;
 
Böyle tadımlık kitaplara bayılıyorum hele hele içinde aşk varsa daha da fazla okunuyor . :)
Aşk varsa o kitap benimdir <3

Kitabımız seridir ve serinin ilk kitabıdır . Ama kitap seri olmasına ragmen yarıda bitip mecburen diger kitapları okumak zorunda bırakmıyor sizi. Finali var isterseniz 2. kitap ile yeni aşklara yelken açabilirsiniz. :)


Kitabı sevdim mi evet sevdim . Özellikle herşeyin doğru dozda olması bir ayrı beni kitaba bagladı . Dediğim gibi tadımlık bir roman okumak isterseniz tereddütsüz Dügün Hediyesi derim.
Romantik -komedi ; Günümüz aşk nasıl bir tarza koyarsınız bilmiyorum ama benim için Aşk ile ilgili her tarza eklenebilir :)

Kitabın sayfa sayısının az olması beni korkutan en büyük nedendi Çünkü geçişlerin hızlı olup aralarda kitabın kopucağını düşünüyordum . Beni yanıltan kitapları sevdigimi söylemişmiydim bilmiyorum ama beni yanılttıgın için seni seviyorum Lucy Kevin :)




Bu kitabımızın erkek karakterinin ismi Andrew Kyle ; kadın karakterimiz ise Julie Delgado... 
Andrew ünlü bir şey ve kendisi yaptığı eleştirilerle bir mekanı çok rahat iflas eşigine getirebilecek kadar da sert .. :)

Julie ; kendisi iyi bir şef olma yolunda  ve klasik yemek stilinde yaptıgı yemeklerin kusursuzlugunu kullanarak açtıgı lokantaya Andrew'in gelmesiyle malesef iflas eder.

Geriye hiçbir işi kalmayınca Rose'un Köşkü isimli Dügün organizasyonu yapan bir firmada işe başlar . Herşey artık onun yapıcagı mönülere kalmıştır ve ilk iş için başvuran gelin damatın gelmesini beklerken damadın kardeşiyle karşılaşır ve o kişide sizce kim ? Tabiiiikiii Andrew ..
Ve Andrew Julie'nin mönüsünü begenmez ancak Julie 'nin yetenegini fark eder ve bu yüzden beraber mutfakta çalışmayı teklif eder. Veeee herşey böyle başlar ... :)

Julie ve Andrew kalplerine engel olamazlar . Andrew'in sundugu Tv şow'da beraber yemek bile yaparlar :)

Detay yok Detay için kitabı temin etmenizi tavsiye ederim :)


Tanrım, onu nasıl da seviyordu. Artık herkesin gitmesini beklemeli ve... Canlı yayında olmaları kimin umrundaydı ki?

Andrew sahneden karşıya geçti . Julie 'yi kollarına alıp seyircilerin ve personelin önünde onu öptü. 

(sayfa: 140)

Okumanızı tavsiye eder miyim ?
Neden biraz kafa dagıtmak istemiyorsunuz hemen koşun kitapçıya :)
Keyifli okumalar dilerim :)

16 Kasım 2013 Cumartesi

Konu ''Historical Romance '' olunca Vemutluson'da konu kapanır :) Tanıtımımız başlasın


Merhaba ; 

Uzun zamandır kitap tanıtımlarından kaçan ben yine yeni bir kitap tanıtımıyla geri dönüş yaptım . İçinde aşk varsa hele bir de ''Historical Romance '' ise o kitap okunur :)

Peki şuan tanıtımına geçtiğim kitap ne mi ?
İşte Karşınızdaaaa..
 


Julianne Maclean 'ın her kitabı okunur hele birde Ephesus şu İskoçlarında kitabını çıkarsa ahh ! Bir tatlı okunur bir tatlı okunur ki sormayın :)

Kitabımıza geri dönelim  ;

Beni Aşka İnandır ile Ephesus Yayınlarından çıkan Julianne Maclean büyük bir ilgi gördü. Ama görülmeyecek gibi de değil :)

Konusunu okumanız bile yetecek eminim ;

Konusu ; 


"Hayat ve duyguyla dolu ışıldayan bir roman." 
-Jo Beverley-

"İnanılmaz bir tutkuya sahip, kıpır kıpır bir hikâye."
-Cathy Maxwell-

Sevgili kardeşim Clara,
Londra sosyetesi hiç aklıma gelmeyecek denli karışık! Her gece başka bir balo veya toplantı var, her gece başka başka ışıltılı mücevherler, hışırdayan elbiseler dönüp duruyor. Zaman zaman orada burada pot kırmaktan korksam da, hedefime (daha doğrusu annemin hedefine) ulaşmakta başarı elde ediyorum sayılır. Annem, bana koca olarak son derece uygun bulduğu birkaç beyden gördüğüm ilgi karşısında mutluluktan havalara uçuyor. Ama sevgili kardeşim, bir dük var ve benim için ondan başkasına bakmak dahi öyle zor ki! İtiraf etmeliyim ki kalp atışlarımı, balo salonunun karşı tarafından fark edilebileceğinden korkacağım kadar hızlandırıyor. İsmi James Langdon, Wentworth Dükü. Bu sözlerim kulağa abartılı gelebilir ama bana daha önce hiçbir erkeğin hissettirmediği şeyler hissettiriyor. Ama bu duygularımı bastırmalıyım. Zaman zaman onun karanlık geçmişine dair fısıltılar duyuyorum ve insanlar kendi aralarında ondan Tehlikeli Dük diye bahsediyor. Ah Clara! Gizliden gizliye onun beni seviyor olabileceğini düşünerek mutlulukla doluyorum, ancak bir yandan da ilgisinden korkuyorum. Gerçek aşkı bulmak için çok uzun zaman bekledim ve şimdiyse kalbime zarar gelmemesi için ona karşı koymalıyım.
Keşke ne yapmam gerektiğini bilebilsem...
Seni seven kardeşin,
-Sophia-

Çok Ara verilmeden çıkan Aşkın Kollarında yazarın 1.kitabında aldığı begeniler nedeniyle çıkış zamanından şimdiki zamana kadar hala bir çok historicalcinin dolaplarını süslüyor :)

Ki bence her geçen kitap bir öncekinden daha da muhteşem .. ! :)

Konusu ; 


Clara Wilson, Londra'ya onca yolu adını temizlemek için gelmişti. İnatçılığı, okyanusun öbür tarafında evlenmesini neredeyse imkansız kılarken, yanlışlıkla gittiği bir baloda kendisini Rawdon Markisi Seger Wolfe'un kollarında bulmuştu. Clara daha önce hiç âşık olmamıştı ama markiyle tanıştığında bu hissettiğinin aşk olduğundan hiç şüphe duymamıştı. Ne yazık ki aşk, kafasındaki en son şeydi. Buraya kendisine bir eş bulmaya gelmişti, bir hovarda değil.

Kötü şöhretli Marki ise Clara Wilson ile tanıştığında ona karşı öyle güçlü bir arzu duymuştu ki, kendisini aristokrat Londra'nın girdabına yeniden kapılmaktan alıkoyamamıştı. Şimdi kendisine hiç uygun olmayan bu güzelliğin aşkını kazanmak için mücadele ederken, bu oyunda kendi kalbini de ortaya koyacaktı. 

"İşveli bir kadın, enfes bir şekilde hınzır bir erkek ve çok iyi sunulmuş bir Viktoryan atmosferi içinde MacLean okuyucularını büyülüyor. Özel kıvılcımları ve şehvet anlayışı onun zirveye yükselişinin önünü açıyor."
-Romantic Times-

"Türünün harika bir örneği."
-Jo Beverley-

"Bu kitabı, iki muhteşem gün boyunca başımı kaldırmadan okumanın keyfine vardım. Hikâye bal gibi akıp gidiyor ve yerinde olmak isteyeceğiniz karakterlerin yaşadıklarını okuyarak sayfaları çevirirken aldığınız lezzetten parmaklarınızı yalıyorsunuz. Muazzam bir hikâye anlatıcı olan ve öykülerine neredeyse şarkı söyletecek denli hayat katan yazarın anlattıklarına gömülüp gidiyorsunuz. Bu kitabı vakit geçirmeden 'okunması gerekenler' listenize eklemelisiniz."
-Suzanne Coleburn-
(Tanıtım Bülteninden)



Kitapların fiyatlarının gerek liste fiyatı gerekse internet satış sitelerinde ki uygunluğuda tavsiye etmeme daha yardımcı oluyor :)
(Takipcim ögrencilere bu sözüm bu kitap için para biriktirebilirsiniz :) )

idefix.com  <= Tık Tık

ilknokta.com <= Tık Tık

kitapyurdu.com <= Tık Tık

Kitaptan birinci bölümü okumak için ;

Beni Aşka İnandır 1.Bölüm için TIK TIK

Aşkın Kollarında 1.Bölüm için TIK TIK

Yakında Alıntı ve Yorum eklenecektir . 

Güncel haberler için

Kitap Solugu 'na Uğramayı unutmayın :) Kitap Soluğuna geçmek için TIKLayınız :)

Okumayan Kimse Kalmasın ! 





9 Kasım 2013 Cumartesi

Vefa Enver - Neyseki Çocuk Yaptım Kitabına yorumum.. Bu İletiyi bile yüzümde kocaman bir gülümsemeyle hazırlıyorum :)


32.Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı 'nda görevli olarak çalıştığım Ephesus Yayınları 'nda Vefa Enver kitabını görünce dayanamayıp ilk günden aldım . (Biliyorum şaşırmadınız çünkü herzamanki kitap cılgınlarının  yaşadıgı sahelerden biri :) )

Uzun bir Zincirlikuyu - Beylikdüzü Son durak yolculuğunda ise kitabı bitirdim . İşte sıra Yorumda umarım kitabın hakkını veren bir yorum yazabilirim .



Vefa Enver - Neyse ki Çocuk Yaptım kitabının Yorumu

Not : Bu yorum Spoiler içermez .

Artık Romantik -komedi denidiği zaman aklıma ilk önce Vefa Enver gelecek. Esprili anlatımı ve konu işlenişiyle kusursuz bir romantizm .
Türk yazar ön yargısı olanların bu ön yargıyı kırmaları için uzun zamandır Türk yazar okuyup yorumluyorum ve işte karnımda kelebeklerin uçmasına sebep olan kitabın yorumuyla yine sizlerleyim.

Kitabın arkasında serinin son kitabı yazınca ilk '' ee ben bu seriyi okumadım'' dedim ancak yazarın anlatımının akıcılığı zaten size önceki kitaptan verdiği şifrelerle ilk sayfadan etkisi altına alıyor.  Aslı , Nazlı , Ahu ve Sibel ve onların birbirinden harika - kusurlu kocaları. Evet ! yanlış duymadınız bu erkekler yakışıklılar evet ama kanlarında macoluk , fazla anlayış , kıskançlık akıyor... Yani hepimizin sıkça karşılaştığı ilişkiler . 

Yabancılık çekmeden kendinizi kaptırmaya hazır olabilirsiniz. Romantizm ve komedi bu kadar birbirine yakışamazdı . İtiraf etmeliyim kitabın son 50 sayfasında Nazlı'nın yaşadığı olay beni benden aldı . ''spoiler vermiyorum :) '' 

Serinin diğer kitaplarını ve özellikle Baran -Sibel ilişkisini merak ediyorum. Tez zamanda çıkması ümidiyle :) 

TAVSİYE KİTAPLARIMDANDIR. 
ROMANTİZM VE KOMEDİNİN BİR ARADA OLDUĞU BİR KİTAP ARIYORSANIZ TEREDDÜT ETMEYİN DERİM :)

Keyifli Okumalar 

Kitaptan Alıntılar


"Alo ?" dedi Kadir uykulu bir sesle.
"Seni seviyorum."
Kadir uyku ile uyanıklık arasında bir yerde , anlamaya çalışıyordu. "Ne? "
"Seni seviyorum. Senin gibi birine nasıl aşık oldugumu bilemiyorum. Sorun bende olmalı. Ama madem asık olmak için en yanlış adamı seçtim bu gerçegi kabul etmek zorundayım. "

Nazlı &Kadir ilişkisinden bir alıntıdır :)

***

Aslı başını önüne eğdi. ''Ne yapabilirdim ki? Telefonlarıma çıkmıyor, benden uzak duruyordun. Bir de Sema'ya sarılırken görünce kendi kendime dedim ki , belki benim yokluğumda bazı şeyler tamamen değişti...''
''Aslı değişen tek şey birbirimize inancımız... ''

Aslı & Hakan ilişkisinden bir alıntıdır :)

***

''Aşkım sen ne çabuk unuttun uluorta ettiğimiz kavgaları da , barda adam dövdürüp korumalarla dışarı attırdığını...Şimdi kalkıp bu çocuklara bu kadar yüklendin mi çelişki ouyor...'' dedi Sibel elinden geldiğince tatlı bir şekilde.
Baran kaşları çatık bir halde tüm dikkatini yola vermişti. '' O farklı ! Adam karıma sarkacak, sonra imalarda bulunacak... Kadir de evlensin de o zaman karısının namusunu düşünsün .''

Sibel & Baran İlişkisinden bir alıntıdır :)

***

''Konuşacağım . Uygun zamanı bulur bulmaz. Artık kapatmam gerek. Kızımı öp yerime.''
''Ee ben ? ''
''Seni gelince öpeceğim.. ''

Ahu & Can ilişkisinden bir alıntıdır :)

****




SEVGİLİ VEFA ENVER ve Benim bir arada oldugumuz resmi de paylaşmadan duramadım :)

Okuyun okuyun okuyunnn :)





16 Ekim 2013 Çarşamba

İlker Balkan - KÖR KUYU kitap yorumum.. Soluksuz okunacak bir kitaba hazır mısınız ?


Kitapsız yaşıyamıyoruz ama konu türk yazar olunca bir geri çekiliyoruz. Hayır olmaz okumam diyerek kestirip atıyoruz ve bir çok hak eden kitabın keyfinden kendimizi mahrum bırakıyoruz. 

Kestirip attım , ''Türk yazar ''dedim , ''benim kalıplı türk yazarlarım var onun dışında okumam'' diyerek duvarlarımı ördüm tüm yazarlara ama Kör Kuyu'ya gelen tavsiylere daha fazla dayanamadım ve sonuç işte cümleler birbirinin arkasından geliyor. 
Kör Kuyu ; hepimizin iç dünyasında ki fırtınaların , acıların , korkuların var olduğu ... 
 Kör Kuyu ; başlangıçın sonucu...
Kör Kuyu ; acıların bitişi ...
Kör Kuyu ; Bir annenin fedakarlığı ...Bir babanın sadakati.. Bir kadının masumiyeti...Bir bebegin acılı kaderi..

Detaylı Yorumdan Önce Kör Kuyu'nun benim objektiflerime yansıması :)


Kör Kuyu Yorumum

Üzücüdür her harika kitabın bitmesi. Kurgu biter, bir hayat daha sonlanır ve siz söylenecek kelimelerin , cümlelerin arasında kalırsınız.İlker Balkan 'ın kaleminden çıkan Kör Kuyu kitabı da işte böyleydi benim için ; kitap bitti geriye söyleyecegim cümleler kaldı ve kendimi şuan bunları yazarken buldum.
Bir kitaptan ne beklersiniz bilmiyorum ... Belki gözyaşı , belki acı , belki bir tebessüm .. Hepsine Kör Kuyu'da rastlayacaksız. Nilgün'ün anne olma cabası ve yaşadığı acıyla yüzleşecek , İbrahim'in sadakatine tanık olacak , Funda'nın masumiyeti ve insanlığına tebessüm edeceksiniz.
Buradan sonraki yorumum bol bol spoiler içerdiği için kitabı okuduktan sonra burayı okumanızı tavsiye ederim :)


Nilgün görücü usulü ile İbrahim'le tanışır . Evliliklerinde saygı ve huzur dolu seneler geçer ta ki aile bir torun isteğiyle Nilgün'ü sıkıştırana kadar. Zaman geçer ama bir türlü çocukları olmaz . Falcılar , hocalar , muskalar,büyüler her yol denenir artık son çare doktora gidilir. Doktor uzun bir süre tedavi olursa Nilgün'ün hamile kalabileceğini söyler . Ancak yapılan tahlilerde bir gerçek vardır ki bu zor bir karar vermek gerektirir.

Nilgün kanserdir ve çocugu dogurması imkansızdır. Ancak Nilgün aşksız evliliğindeki tek dayanagı olan bebeginden vazgeçmez ve dogurmaya karar verir. Kendi yaşadığı bunalımlarda hayata tutunmaya çalışırken eşi İbrahim sadakatini hiç esirgemez ve Nilgün 'den başkasına bakmaz . Ancak Funda karşısına çıkana kadar. Funda ve İbrahim gerçek aşkın ta kendileri ama Nilgün kaderin onlara oynadığı büyük bir oyun . Nilgün bebeğini dünyaya getirmek için acılar çekerken Funda ve İbrahim'in bir oğlu olur .İbrahim babalık özlemine kavuşmuştur . Serkan büyürken Nilgün kızı Sevilay için hayata tutunmaya çalışır .  Sevilay istenmeyen bebek Nilgün'ün hayatının son günlerinin sebebi .. Dünyaya erken gelmesiyle Nilgün daha fazla hayata tutunamaz ve çok isteği , yaşamını feda ettigi bebegini göremeden son nefesini verir. 
Sevilay bir katil olarak kalır .. Annesi Sevilayı dogururken ölür ve kitabın buradan sonrası tam bir kurgu harikası .. 

Hepinize tavsiyemdir.. Şimdiden Keyifli okumalar :)

Kör Kuyu kitabından Alıntı 

''Demek ki biliyordu,'' diye geçirdi içinden, ''Bu acıya nasıl dayandı peki, nasıl nasıl? ''
O an yaşadığı duyguyu anlatmaya bir kelime bulunabilmiş olsaydı, belki de insanlık başka türlü bir şey olurdu. Ama yoktu. Daha önce kimse böyle bir duygu hissetmiş olmazdı.
''Sana söz'' dedi içinden, gözlerind yaşlarla ,'' Sevilay bu andan itibaren benim kızımdır.''


Ömür boyunca beklediğin şeye hayatını adayıp da gerçekleştiğini görememek... Bu nasıl kaderdi...


İbrahim gitmiş ama hatıralarından bir demek bırakmıştı kendisine. Bu kadar özel başka bir miras olamazdı. Ve hastane tüm bunları bir çöp poşeti içinde vermeyi uygun görmüştü. Ne yazıktı; insanların kişiler emanetlerine biraz daha medenice yaklaşılca ne güzel olurdu.


Ölümün insan hayatında ayrı bir yeri vardır. Çok sevdikleriniz sizi terk ettiginde yalnız kalırsınız, içiniz yanar.Ama ölüm... O daha başka bir duygudur.

Hadi şimdi en yakın kitapcıya gidip almayı  unutmayın :)
Keyifli okumalar:)


9 Ekim 2013 Çarşamba

Duygu Özlem Yücel - Her Son Bir Başlangıçtır Yorumum..



Ne söylenebilir bilmiyorum ama bitirmemin 2 gün sonrası ancak kelimelere dökebilecek gücü buldum bu kitapta.. 
Bazı kitaplar okunur ; içinizi ısıtır
Bazı kitaplar ise size tüm duyguları yaşatır.
Duygu Özlem Yücel kaleminden çıkan 3.kitap ''HER SON BİR BAŞLANGIÇTIR'' kitabı benim için tüm duyguları yaşatan bir kitap kısmına girdi. Şuan bile yazarken aklımda kitap da ki eşsiz alıntılar ve bölümler hafızamı süslüyor. Hangisini anlatsam nereden başlasam bilmiyorum ama bir yerden başlayayım en iyisi :)



Kitabın benim resimlerime yansıması :)




Her Son Bir Başlangıçtır kitabına Yorumum

Kelimelere dökmenin o kadar zor olduğu bir kitap ki Her Son Bir Başlangıçtır nasıl anlatılır nasıl hissettirilir bilemiyorum tek bildiğim şuan aile ve aşk üzerine okuduğum Türk Yazarlarda baş sıraya erişti. Ön yargılıyız ben ve benim gibi bir çok okur . Türk yazar denildiğinde ''Acaba? '' sorusunu sormadan duramıyoruz ama bu kitapta ön yargıyı kırdığınızda yazar sizi büyüleyecek . 
Kitap Mehmet karakterinin ağzından anlatılıyor ama yazarımız ise bir bayan . Bir erkeğin duygularını , yaşadığı boşlugu , karmaşayı böylesine nasıl anlatabildi inanın hala bilmiyorum ?
Tahminimin çok ama çok üstünde bir kitap.. Tavsiye etmiyorum hemen şimdi koşun alın diyorum . Daha fazla zaman kaybetmeden yazar ve onun eşsiz kalemiyle tanışmalısınız :)

Şimdiki yorumumda spoiler olacaktır. Kitabı okumayanlar bu bölüme fazla bakmasın :) Yukarıdaki tavsiye zaten kendi düşünce ve görüşlerimdir. 

Mehmet annesiz büyümüş bu acı onu tüm kadınlardan uzak durmaya itmiş bir adamdır. Babasıyla olan ilişkisi ise annesizliğin verdiği acıyla hiç sağlıklı değildir. Bir gün babası İsmet gelip Mehmet'e Toskana (İtalya) 'ya gideceklerini söylediğinde ise Mehmet'in hayatı çok farklı bir hal almaya başlar . Toskana 'da Mehmet'i bekleyen gelecek aşk, anne ve aile ile doludur. Toskana'ya geldiğinde Mehmet'i Gabriella(annesi) 'nın ailesiyle karşılaşır . Kendisinin sahip olamadığı ...

Öfkesi ,siniri ve tüm bastırdığı duyguları Lucia ile dizğinlemeyi ögrenmeye başlar. Annesi ile ilk karşılaştıgı gün hasta yatagında ki caresiz kadından ölesiye korkan Mehmet'i tek sakinleştiren yine Lucia'dır. 

İsmet ve Gabriella 'nın aşkını yavaş yavaş ögrenmeye başlayan Mehmet istemediği inkar ettiği Aşkın gücüne tanık olmaya başlar. Toskana mucizelerle doludur. Ve Mehmet için en büyük mucize Lucia olmaya başlar. Öfkesini yavaş yavaş dindirmeyi ögrenmeye başlayan Mehmet aile ile yakınlaşmaya başlar . Fark etmeden anlar ki kalbi Lucia'nın aşkı , hiç sahip olmadıgı aile sevgisiyle dolmuştur. Annesini ve babasının aşkını dinleyince ise annesine merhamet duygusu oluşmuştur. 
Kitabın sonu hiç ama hiç umdugum gibi degildi . Mehmet annesini affetsede hasta Gabriella hayata veda eder ve geride bıraktıgı iki aile daha fazla birbirlerine baglanırlar. Mehmet ise tek aşkı olan Lucia'ya.. 

Kitaptan Alıntılar 

Yaşamın nefes almak kadar basit, sevmenin nefes aldığımız her anın içinde ve etrafımızdaki oksijen gibi sürekli, aile olarak bir arada olabilmenin ise büyük bir lutuf odugunu asla bilemeyecektim.



Ve hayat '' Hadi gidiyoruz! '' dedi.
''Nereye'' dedim istemsizce.
Aradığın ve bulamadığın cevapların hepsini bulmaya.


Durmuş tanımadığım bir kadının arkasından bakıyorum... İki gün önce hayatımda olmayan ama sanki hep hayatımdaymış ya da hayatımda olması gerekiyormuş gibi garip bir hisle.


"Hiçbir yere gitmiyorsun. Tam da olman gerektiğin yerdesin!"

YAZARIMIZIN GÜZELLİĞİ ve DİĞER 2 Kitabı


                             Dengiz Bir Aşkın Anotomisi                            Zamane Aşkları 


Keyifli okumalar Dilerim Herkese :)




26 Eylül 2013 Perşembe

Tarryn Fisher - Fırsatçı Kitap Yorumum.. TAVSİYE KİTAPLARDAN...


Öncellikle duygularımı ifade edemeyeceğim bir kitapla karşı karşıya olduğumuzu belirtmeliyim. Bu kitabı okuyan herkes ama herkes kızımız Olivia'ya sinir olurken ben her zaman ki gibi ters olan biriyim  Baş karakterimiz Caleb ve Leah'a ( ki Leah gerçekten ölümü hak ediyor ) sinir oldum.

Üstte ki resimde de gördüğünüz gibi kitap harika bir üçlemeden oluşuyor ve ilk kitap Fırsatçı 
Aspendos Yayınevi 'nden çıktı . İlk kitabımız olan Fırsatçı (The Opportunist)- Olivia Baş bayan karakterimizin agzındandı , ikinci kitabımız (kasım -aralıkta çıkacağı haberi yayınevinden geldi )orjinal adı -Dirty Red - Leah 'ın ağzından , ve son kitabımız - Thief ise Baş erkek karakterimiz Caleb 'in agzından olacak. Final kitabı yani vurgun etkisi yaratacak. 


İşte kitaplarımızın yurtdışında ki kapak görselleri .. 

Fırsatçı kitabının benim fotoğraflarıma yansıması 




Şimdi Fırsatçı Kitabının Yorumu 

Açıkcası Aspendos Yayınevine karşı çok ön yargılıydım ve kitaplarını belki de bu yüzden okumak istemiyordum . Sonra bir anda Eylül alışverişimde bir baktım ki Fırsatçı 'yı almışım. Okuyum da hemen bitsin dedigim kitabı 1 hafta bitmesin diye süründürdüm .Çünkü gerçekten okuduğumuz hiç bir kitapta bulamadıgımız özelliklerle doluydu bu kitap . Mesela erkek karakter trip atmıyordu , duygularını saklamıyordu ...Kadın karakter zarif degil di , içine kapanmıyordu ve gerçekten aşkı için hastalık derecesinde kötülük yapabiliyordu. 
Not : +18 yogunlugunun fazla oldugu kitaplardan bıkmış olanlar bu kitapta adamlar öpmenin bile neredeyse hiç olmadığı ve 1 cümleyle sınırlı oldugunu belirtmeden geçemeyeceğim. Yani herkesin okuyabileceği türden bir kitap . 
Şimdi ki yorumum bol spoiler içermektedir . Kitabı okumayanların sadece yukarıdaki tavsiyemin yeteceğini düşünüyorum . Şimdi detaylı yorum zamanııı :)
Öncelikle Arka kapak yazısında oldugu gibi Olivia ilk aşkı Caleb ile yeniden karşılaşması üzerine hala deli gibi yanan kalbine söz geçiremez ve Caleb'in karşısına çıkar ama bilmediği bir şey vardır oda Caleb hafızası kaybetmiştir(mi ki acaba ? )

Caleb ile yeniden yakınlaşan ama Leah(Caleb'in yeni aşkı) engeli yüzünden hep bir yerde kalan Olivia geçmişinde yaşattıgı acıları bir daha Caleb'e yaşatmamak için Leah'ın tehditiyle tekrar Calebi terk eder.

Hayatına yeni bir yol cizer ve ünlü bir avukat olur. Ama geçmişi ve yaşadığı vicdan azabı onu asla bırakmaz üniversite zamanlarında Caleb ile tanışması ,ayrılıgı , başkalarına Caleb'i bırakmamak için yaptıgı kötülükler her gün ve her an Olivia'nın yaşamına etki eder ama Olivia umutludur ve Turner adlı bir adamla nişanlanır. Hayatı iyi ve onu seven bir adamla beraberdir peki ya sonra ? Leah'ın başına açtıgı büyük iş Caleb'in önerisiyle Olivia avukatlığında son bulacaktır ama bu tekrar tekrar tekrar Olivia ve bizim prensimiz Calebi yakınlaştırmayacak mı ? Evet ! yakınlaştırcak.

Olivia daha fazla bu eziyetlere dayanamaz ve Caleb ile Leahın mutlu evlerine gizliden girer ve büyük bir gerçekle karşılaşır. Şimdiki yeniden kurdugu hayat Leah'ın oyunundan ibarettir. Mükemmel cift Leah ve Caleb ise Roma' da aşk yaşıyorlardır. Olivia dayanamaz ve ucaga atladıgı gibi Roma yolculuguna başlar . Noah (nereden çıktın sen beyaz atlı prensssss) ile karşılaşır . Noah gerçekten objektifligiyle Olivia'ya yardım eder.  Ancak kitapta yazdığı gibi ;
Peki ,aşk herşeyi affeder mi ? sorusuna gelince .. Caleb ile Olivia karşılaşması .. Ve sessizlik .. 

Kitaptan bir alıntıyla bu sorunun cevabını vereyeyim ..; 

''Sen her zaman benim ilk sevdiğim olacaksın , bunu hiç birşey değiştirmeyecek. ''
''Ama seninle olmadıktan sonra ne fark eder ?'' diye yakındım.''Sensiz yaşayamam.''
''Ama yaşadın.'' dedi kederli bir şekilde gülümseyerek. ''Yaşadın ve yaşayacaksın. ''

Yani aşk herşeyi affetmez ..! Affetmedi.. Bu kitabın farklı olmasını bu yüzden çok sevdim ve seviyorum.. Diger kitaplarda aşk affedip gidip birbirlerine sarılan çiftler bu kitapta yoktu objektifti . Herkes gibi olması gerektiği gibiydi..

Lütfen seri hemen çıksın ve biz artık bu keyifli kitaba devam edebilelimm :)


Alıntılar

''Olivia istediğin her erkeği elde edebilirsin. Neden o ? Neden hep Cleb ile ilgilisin? "

"Çünkü...Çünkü onunla tanışana kadar kimseye ihtiyacım yoktu. "



''Bir kere kalbini verdin mi bir daha geri alamazsın. Geri kalan hayatında sadece kalbin sendeymiş gibi yaparsın.''


Oda benim ona olduğum kadar bana hasretti.


''Hayatın geri kalan her gününde beni hatırlayacaksın, çünkü ben doğru kişiydim ama sen beni fırlatıp attın.''


''Onu sevmediğimi mi söylüyorsun ''

....

''Onu kendini sevdiğinden daha çok sevmediğini söylüyorum.''

Keyifli Okumalar Dilerim . Tavsiye kitaplarımdandır . :) 

7 Eylül 2013 Cumartesi

“İstanbul-Gyengju Dünya Kültür Expo 2013” Gezdim ve gördüm. Kore severlere kesinlikle bir Cennet niteliginde :)


31 Ağustos - 22 Eylül tarihleri arasında  Güney Kore Devleti ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ortak çalışması ile İstanbul’da “İstanbul-Gyengju Dünya Kültür Expo 2013” etkinliği organize ediliyor.  Etkinlik bir kültür fuarı şeklinde gerçekleşmektedir. 
Herkesin görmesi gereken eşsiz bir Kültürel Etkinlik olduğunu düşünüyorum :)

İstanbul \ Sultanahmette karşınıza ilk bu harika manzara çıkınca ilk bir inanamıyorsunuz ama EVET ! dogru yerdesiniz içerisi Kore Fanları ve Korelilerle dolu ..




Bu bölümdeki ben Kore Historical Dramanın ünlü aktörüyle olan resmim :)

İçeriden bir kaç manzara ve sonra benim HANBOK (Kore geleneksel kıyafet maceram :) )


Korelilerin o ''Immmmm '' diye yedikleri uzun uçlu bizim dondurma kaşıklarımıza benzeyen pilav kaşıklarını görünce mutluluktan aglayabilirdim :)










Teyze bir hararetle Dukbokki yapıyordu ee denemeden durur muyum ? :)

İtiraf ediyorum naylon yiyormuş hissi yaşadım . Kimbap ve kimchi ile Kore mutfagıyla tanışan ben hiç begenmedim desem yeridir :)  




Hemen yanda ki Ramenlere koştum. Eee bir hararetle Ramen hazırlattım ama Dukbokki'nin tadı öyle etkilemişti ki yiyemedim ki :( 




Veeee.. İşte İşin En Eglenceli Kısmı Ben HANBOK giyindimmm :)
Yaklaşık 35 dakika sırada beklememin sonucunda başardım :)


 






 Aldığım Kartpostallar :)


Vee.. Böylece gezim bitmiş bulunuyor . Hafızamda kalanlar ise tabiki Hanbok giyinişim , Tanıştıgım Koreli bayanla (Ramen yedigim resimde görüdügünüz) ucun kahkahalarla olan dialogum , Sayısız kore fanları , kendi kendilerine Korece ögrenip gelen 16 -25 yaş arası grupların oradaki Korelilerde olan iletişimi .. :)
Anlayacagınız harika bir ortam görmenizi tavsiye ederim :)

Şimdiden Keyifli Gezmeler :)